Üç gül ektim toprağa, üç ezan açar her seher
Üç ezan çağırır beni, üç yürekten
Cennete, zafere ve mahşere…
Orhan Camii’nden hoş bir seda yayılır Ada’ya
Melekler iner Keremali’ye, Akova’ya
Her sabah takunya sesleri şadırvanlarda
Günahlar nur pak olur Sapanca suyuyla
Ulvî bir göç başlar bütün namazgâhlarda
Dağılır bereket Çark Yolu’na, Uzun çarşı’ya
Unutamam saba ezanlarını hiçbir zaman
Sakarya’da olsam ezan okusam, ezan okusam…
Meçhul bir ezan yayılır ta derinlerden Akova’ya
Geceyi yırtarcasına haykırır: “Uyan Sakarya”
Sûr üflenmeden titreşir toprak, sarsılır dünya
Tozlu Camii üstünde karanlık yıldızlar, parlak ziya
Patates eksen fabrika, tütün dizsen bina biter ya
Taşır mı bu toprak, taşır mı bunca zilleti…
Enkazlar arasından uzanır eller, tutunamaz binlercesi
Kim ekti patatesi bilmem ki!
Unutamam o meçhul ezanı dokuz tahta dizilmeden
Güller diksem Akova’ya mezar taşı yerine,
Bülbül dinlesem dökülen ağıtlar üzerine
Güller diksem, güller diksem, bülbül dinlesem…
Sakarya boylarında yankılanır bir ezan,
Ellerde mavzer, oynar eli kınalı kızlar
Şehitler seslenir Geyve Boğazı’ndan Anadolu’ya:
“Kalmak için gelmedik, göç etmek ister gönlümüz,
Anamın ekmeği tüter burnumda hasret hasret.”
Süngülerle zafer yazılır nehrin köpüklerine
Oynaşır yıldızlar, sevişir dalgalar yakamoz yakamoz
Sapanca’dan abdest alır Keremali, secdeye varır
Toprak olsam, su olsam, türkü olsam,
Okunsam, okunsam ezanların ardından…
Üç ezan duyarım Sakarya semalarında her seher
Üçü de çağırır beni: “Cennete, cennete, cennete…”
Hayrettin POLAT – 2004